Yaprağın hangi parçasını incelersek inceleyelim, sonsuz bir aklın ve sanatın izlerini görürüz. Yaprağa dıştan baktığımızda gördüğümüz biçim ve yapılar, belirli bir amaca yönelik bir tasarım içerir. Örneğin, yaprağın maksimum güneş ışını alması için düz durması gerekir. Ancak, yaprak böyle durabilmek için özel bir dizayna sahip olmalıdır. Yaprağı bir gazete ya da dosya kağıdına benzetmek yaprağın düz durması için gerekli olan bu dizayn hakkında daha iyi fikir verecektir. Bir düşünün, gazete ya da dosya kağıdını düz tutmak istediğinizde ne olur? Tabi ki kağıt kıvrılarak ikiye katlanır. Bu durumda yapmanız gereken kağıdı, ona yanlardan belirli bir kıvrım vererek dik tutmaktır. İşte, yaprakların dik durması için de böyle belli bir kıvrıma sahip olmaları gerekir.
Bir kağıdın dik durabilmesi için yanlardan bir kıvrım verilmesi gerekir. Güneş enerjisinden maksimum faydalanabilmek için dik durması gereken yaprakların da, böyle bir kıvrıma sahip olmaları şarttır. Nitekim yaprakları incelediğimizde bu özel tasarımla karşılaşırız.
Yaprakların dik durarak, güneş ışığından daha fazla yararlanmalarının bir nedeni de yapılarında bulunan "midrib" adı verilen ana damardır. Bu damar, yaprağın ortasından geçerek onu bitkiye bağlar. Ayrıca, midribden çıkarak yaprağın yüzeyine yayılan başka damarlar da vardır. Midrib ve bu yan damarlar, yaprağın düz durmasını sağlayan iskelet görevi görürler.1
Peki, yeryüzünde sayılamayacak çoklukta bulunan yapraklardan her biri ince bir hesap isteyen bir eğime ve düz durmaları için gerekli olan bir damar sistemine nasıl sahip olmuşlardır? Elbette, bir yaprağın kendi kendine, güneş ışığından maksimum oranda faydalanmasının daha iyi olacağını akletmesi imkansızdır. Ayrıca, yaprakların dik durmak için gerekli olan eğimi uç kısımlarına vererek yeşermeleri ya da ortalarında iskelet görevi görecek bir damar sistemi oluşturmaya karar vermeleri de mümkün değildir. Tüm bunların tesadüfen kendi kendine oluşması da kesinlikle imkansızdır. Sonuç olarak, yukarıdaki sorunun cevabı çok basittir: Yaprakların damar sistemini de, uç kısımlarındaki kıvrımı da tasarlayan ve yaratan Allah'tır.
Yaprak, mekanik bir destek gibi iş gören damarlar üzerine serilmiş bir kumaş parçasına benzer. Bu sistemin etkili olarak kullanılması için yaprağın, dokusunu desteklemek için kullanacağı enerjiyi en az seviyede tutması gerekir. Yaprak için bu çok kolaydır. Çünkü, yaprağın ortasından geçen bir ana destek ve bu destekten yaprakların kenarlarına uzanan ikincil destekler vardır. Özellikle, ana damarın bulunduğu yer yaprağın ağırlık dağılımını dengelemede çok önemlidir.2 Şöyle ki, ana damarın kaldırma gücü, bağlantı noktasından uzaklaşıldıkça azalır, ağırlık ise uzaklaşıldığı oranda artar. Örneğin ağır bir kitabı kolunuzu ileri uzatarak tutarsanız, kolunuzun kitabı kaldırma gücünün azaldığını, kitabın kolunuza etki eden ağırlığının ise arttığını hissedebilirsiniz. Ancak, ana damar yaprağın tam ortasından geçtiği için üzerindeki ağırlık eşit miktarda dağılır.3
Yaprakların dik durarak, güneş ışığından daha fazla yararlanmasını sağlayan, yapılarında bulunan "midrib" adı verilen ana damardır. Ayrıca yaprağın yüzeyine yayılan başka damarlar da iskelet görevi görür.
Bu sıradan bir olay değildir. Dikkat edin! Hiçbir denge kesinlikle tesadüfen oluşamaz. Bir düşünün, tuğlalar tesadüfen biraraya gelerek sağa sola yıkılmayan bir bina oluşturabilirler mi? Ya da herhangi bir köprü ağırlık merkezi hesaplanmadan inşa edilirse ayakta durabilir mi? Tabi ki, bu iki örnek ve daha bunların benzeri binlerce örnekte olduğu gibi madde tesadüfen biraraya gelerek belli bir düzen ve denge oluşturamaz. Canlı ya da cansız, her varlığı belli bir düzen ile yaratan Allah'tır. Allah, küçücük bir yaprağı da üzerinde milyarlarca insanın rahatlıkla yaşayabileceği kadar büyük olan Dünya'yı da üstün bir tasarım ile yaratmıştır. Bir şeyin büyük ya da küçük olması önemli değildir, Allah'ın yaratmasında hiçbir eksiklik olmaz. Kuran'ın ayetlerinde, Allah'ın herşeyi mükemmel bir şekilde yarattığı ve hiç kimsenin O'nun yarattığı evrende bir bozukluk bulmaya güç yetiremeyeceği şöyle bildirilir:
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. İşte gözü çevirip gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)
Köprülerin ayakta durabilmeleri için ağırlık merkezleri büyük bir titizlikle hesaplanır. Aynı titiz hesap yapraklarda da bulunmaktadır. Yaprakta bulunan damarlar öyle yerleştirilmiştir ki, yaprak üzerindeki ağırlık eşit olarak dağılır ve böylece yaprağın dengesi sağlanır. Hiç kimse bir köprünün tesadüfen oluştuğunu iddia edemez. Bu karşılaştırma canlılardaki dengelerin de tesadüfen oluştuğunu söylemenin mantıksızlığını açıkça ortaya koyar.
Tüm bunların yanı sıra, bir yaprağın yapısal mekanizmasının tasarımında daha pek çok işlevsel mucize vardır. Yaprakların yapısal mekanizmalarını araştıran, Wisconsin Üniversitesi'nden Tom Givnish, bu konuyla ilgili şöyle demektedir:
Eğer bir tek mekanik verimlilik değerlendirmeye alınsaydı bütün yaprakların üçgen olması gerekirdi.4
Elbette yaprağın tasarımında sadece mekanik yapı değil, daha birçok kompleks yapı da devreye girmektedir. Bunun bir sonucu olarak yapraklar üçgen değildir, başka özelliklere de sahiptirler. Mesela yaprakların sıralanmasında ortaya çıkan matematiksel hesaplar bunlardan biridir. Yapraklar dizilirken biri diğerine gölge yapmayacak şekilde dizilirler. Givnish bu konuda şunları söylemektedir:
Üçgen yapraklar ince dallar boyunca güneş ışığını verimli olarak toplayacak şekilde dizilemezler, çünkü üçgenler sıkışık olarak biraraya gelemezler. Ancak yaprağın tabanı, uçurtma şeklinde iyice incelirse bir daire veya spiral şeklinde dizilerek birbirlerinin üstünü kaplamazlar.5
Yaprakların dalda sıralanmalarında özel bir matematiksel hesaplama vardır. Ayrıca yapraklar alt kısımlarına doğru bir uçurtmada olduğu gibi incelirler. Bu özel tasarım sayesinde yaprakların birbirlerinin üstünü kapatarak diğerine gölge yapmaları engellenmiştir.
Yaprakların özel tasarımı, bulundukları iklim koşuluna, hayat sürelerine ve saldırıya uğrama ihtimallerine göre de değişir. Örnek olarak çoban püskülünü alalım: Bu bitki keskin dikenlere sahiptir. Ancak bu dikenler, daha çok bitkinin alt kısmındaki yapraklarda bulunmaktadır. Üst taraftaki yapraklarda genellikle dikenli uca rastlanmaz. Bu tasarımın önemli bir nedeni vardır; alt taraftaki dikenler, yaprakları, yaprak yiyen hayvanlara karşı korumaktadır. Hayvanlar bitkinin üst kısımlarına erişemedikleri için, üst taraftaki yapraklar için böyle bir önlem almaya gerek kalmamıştır.6 Birçok bitki, saldırılara karşı koymak için böyle keskin dikenleri kullanır. Dikenli yapraklara, her mevsim yeşil kalan ağaçlarda daha sık rastlanır. Bu yapraklar çok özel bir tasarıma sahiptirler. İğnemsi yapıları sayesinde don olaylarına karşı korunurlar. Ayrıca, topraktaki su donduğu zaman sıvı kaybetmemeleri için özel olarak kalın bir mumsu tabakayla kaplı olarak da yaratılmışlardır.
Diğer yandan, boru çiçeği veya asma gibi tırmanıcı bitkilerin büyük bir kısmı, tabanı kalp şeklinde olan yapraklarla kaplıdır. Bu bitkiler destek olarak kendi gövdelerini değil, başka bitkilerin gövdelerini kullanırlar. Tırmanıcı bitkiler, yapraklarını devamlı Güneş'e çevirmek zorundadır. Ancak, sarıldıkları bitki üstten gelen ışığı engelleyeceği için yaprak, aynı seviyede kalmak yerine bitki sapına en uygun açıya doğru yer değiştirir, böyle bir durumda yapraklar yüzlerini Güneş'in geldiği yöne doğru çevirirler.
Çoban püskülünün, hayvanların erişebildiği alt kısmındaki yapraklarında bulunan keskin dikenler, bitki için etkili bir koruma sağlar.
Yapraklardaki bir diğer tasarım mucizesi de rüzgarlı günlerde fark edilir. Bilindiği gibi bitkilerin yaprak yüzeyi genellikle geniş olur. Bu onların güneş enerjisini daha fazla alabilmeleri içindir. Ancak, şiddetli bir rüzgar ya da fırtına, bu geniş yüzeyler üzerinde yelken etkisi yaparak bitkinin savrulmasına ve parçalanmasına yol açabilir. Ancak bunların hiçbiri olmaz. Çünkü, yaprağın yapısal özellikleri, rüzgarın etkisini azaltacak şekilde yaratılmıştır. Bitkide iskelet görevi gören selüloz ve lif gibi dokular büyük bir esneme yeteneğine sahiptirler. Ayrıca yapraklar bitkinin uzama yönünde gelişirler. Bu özellikler bitkinin rüzgarın yıkıcı etkisinden korunmasına yardımcı olur. Çünkü bu sayede yaprak rüzgar yönünde eğilebilir.7
Yaprakları rüzgardan koruyan ikinci bir özellik ise, rüzgarın şiddeti arttıkça yaprağın içeri doğru katlanabilmesidir. Bu sayede yaprak, rüzgarın içinden aktığı, koni şeklinde aerodinamik bir yapı oluşturur. Dahası, yapraklar bu aerodinamik yapının rüzgara karşı gücünü artırmak için toplu olarak birbirlerinin içine geçebilirler. Yani bir dal boyunca çıkan yapraklar rüzgar yönünde eğildiklerinde bir sonraki yaprağı örtecek şekilde kapanırlar.8
Bitkilerin yaprakları yaşadıkları ortama birebir uyumlu yaratılmıştır. Örneğin kara bitkilerinde iskelet görevi gören dokuların esnekliği, yaprağın içeri doğru katlanabilir olması, rüzgarın yıkıcı etkisini azaltır. (üstte) Yosun gibi denizaltı bitkilerinin kayalara yapışan kökleri çok sağlamdır. (solda) Asma gibi tırmanıcı bitkiler (altta) ise yapraklarını devamlı Güneş'e çevirmek zorundadır. Ancak, sarıldıkları bitki üstten gelen ışığı engelleyeceği için yaprak, aynı seviyede kalmak yerine bitki sapına en uygun açıya doğru yer değiştirir.
Bitkilerdeki tasarım mucizesi, karadakilerle sınırlı değildir. Karadaki bitkilerin rüzgara karşı koyacak şekilde tasarlanması gibi sudaki bitkiler de akıntının etkisini en aza indirecek şekilde tasarlanmışlardır. Suda akıntının rüzgara benzeyen bir etkisi vardır. Ancak, yosun gibi deniz altı bitkileri, dalgaların ve akıntıların gücüne, sahip oldukları özel tasarım sayesinde karşı koymakta zorlanmazlar. Bu bitkilerin karadakiler gibi kalın odunsu gövdeleri yoktur. Ama kayalara yapışan kökleri çok sağlamdır ve esnek gövdeleri ile dinamik yaprakları sayesinde dengelerini akıntının şiddetine göre ayarlayabilirler. Eğer dış etki dayanılmaz bir orana gelirse bitki ilk önce yaşlı yaprakları feda eder. Bu büyük yapraklar gittiğinde rüzgara veya akıntıya olan direnç azalır ve bitkinin daha fazla dayanmasına imkan tanır.9
Sonuç olarak, her bitkinin yapısal özellikleri bir diğerinkinden farklıdır. Bitkiler bir yandan fotosentez yaparak oksijen ve besin üretir, diğer yandan da sahip oldukları çeşitli özelliklerle, belirli görevleri yerine getirirler. Bu özel tasarımları sayesinde, bazı bitki yaprakları su ve besin depo ederken, bazıları dikensi yapılarıyla savunma yapabilirler, başka nesnelere sarılıp tutunabilirler, üreme yapabilirler ya da karmaşık tuzaklarla böcek gibi ufak hayvanları yakalayarak beslenebilirler. Bu yüzden hangi bitkiyi incelersek inceleyelim, birçok olağanüstü özelliğe sahip olduklarını görür, böylece, bitkilerin yaratılışındaki sonsuz ilim ve sanata şahit oluruz. Hiç şüphesiz, bu ilim ve sanat, canlı cansız tüm varlıkları üstün bir hikmetle yaratmış olan Allah'a aittir:
O, gökten su indirendir. Bununla herşeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, - birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (En'am Suresi, 99)
Bir kağıdın dik durabilmesi için yanlardan bir kıvrım verilmesi gerekir. Güneş enerjisinden maksimum faydalanabilmek için dik durması gereken yaprakların da, böyle bir kıvrıma sahip olmaları şarttır. Nitekim yaprakları incelediğimizde bu özel tasarımla karşılaşırız.
Yaprakların dik durarak, güneş ışığından daha fazla yararlanmalarının bir nedeni de yapılarında bulunan "midrib" adı verilen ana damardır. Bu damar, yaprağın ortasından geçerek onu bitkiye bağlar. Ayrıca, midribden çıkarak yaprağın yüzeyine yayılan başka damarlar da vardır. Midrib ve bu yan damarlar, yaprağın düz durmasını sağlayan iskelet görevi görürler.1
Peki, yeryüzünde sayılamayacak çoklukta bulunan yapraklardan her biri ince bir hesap isteyen bir eğime ve düz durmaları için gerekli olan bir damar sistemine nasıl sahip olmuşlardır? Elbette, bir yaprağın kendi kendine, güneş ışığından maksimum oranda faydalanmasının daha iyi olacağını akletmesi imkansızdır. Ayrıca, yaprakların dik durmak için gerekli olan eğimi uç kısımlarına vererek yeşermeleri ya da ortalarında iskelet görevi görecek bir damar sistemi oluşturmaya karar vermeleri de mümkün değildir. Tüm bunların tesadüfen kendi kendine oluşması da kesinlikle imkansızdır. Sonuç olarak, yukarıdaki sorunun cevabı çok basittir: Yaprakların damar sistemini de, uç kısımlarındaki kıvrımı da tasarlayan ve yaratan Allah'tır.
Yaprak, mekanik bir destek gibi iş gören damarlar üzerine serilmiş bir kumaş parçasına benzer. Bu sistemin etkili olarak kullanılması için yaprağın, dokusunu desteklemek için kullanacağı enerjiyi en az seviyede tutması gerekir. Yaprak için bu çok kolaydır. Çünkü, yaprağın ortasından geçen bir ana destek ve bu destekten yaprakların kenarlarına uzanan ikincil destekler vardır. Özellikle, ana damarın bulunduğu yer yaprağın ağırlık dağılımını dengelemede çok önemlidir.2 Şöyle ki, ana damarın kaldırma gücü, bağlantı noktasından uzaklaşıldıkça azalır, ağırlık ise uzaklaşıldığı oranda artar. Örneğin ağır bir kitabı kolunuzu ileri uzatarak tutarsanız, kolunuzun kitabı kaldırma gücünün azaldığını, kitabın kolunuza etki eden ağırlığının ise arttığını hissedebilirsiniz. Ancak, ana damar yaprağın tam ortasından geçtiği için üzerindeki ağırlık eşit miktarda dağılır.3
Yaprakların dik durarak, güneş ışığından daha fazla yararlanmasını sağlayan, yapılarında bulunan "midrib" adı verilen ana damardır. Ayrıca yaprağın yüzeyine yayılan başka damarlar da iskelet görevi görür.
Bu sıradan bir olay değildir. Dikkat edin! Hiçbir denge kesinlikle tesadüfen oluşamaz. Bir düşünün, tuğlalar tesadüfen biraraya gelerek sağa sola yıkılmayan bir bina oluşturabilirler mi? Ya da herhangi bir köprü ağırlık merkezi hesaplanmadan inşa edilirse ayakta durabilir mi? Tabi ki, bu iki örnek ve daha bunların benzeri binlerce örnekte olduğu gibi madde tesadüfen biraraya gelerek belli bir düzen ve denge oluşturamaz. Canlı ya da cansız, her varlığı belli bir düzen ile yaratan Allah'tır. Allah, küçücük bir yaprağı da üzerinde milyarlarca insanın rahatlıkla yaşayabileceği kadar büyük olan Dünya'yı da üstün bir tasarım ile yaratmıştır. Bir şeyin büyük ya da küçük olması önemli değildir, Allah'ın yaratmasında hiçbir eksiklik olmaz. Kuran'ın ayetlerinde, Allah'ın herşeyi mükemmel bir şekilde yarattığı ve hiç kimsenin O'nun yarattığı evrende bir bozukluk bulmaya güç yetiremeyeceği şöyle bildirilir:
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. İşte gözü çevirip gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)
Köprülerin ayakta durabilmeleri için ağırlık merkezleri büyük bir titizlikle hesaplanır. Aynı titiz hesap yapraklarda da bulunmaktadır. Yaprakta bulunan damarlar öyle yerleştirilmiştir ki, yaprak üzerindeki ağırlık eşit olarak dağılır ve böylece yaprağın dengesi sağlanır. Hiç kimse bir köprünün tesadüfen oluştuğunu iddia edemez. Bu karşılaştırma canlılardaki dengelerin de tesadüfen oluştuğunu söylemenin mantıksızlığını açıkça ortaya koyar.
Tüm bunların yanı sıra, bir yaprağın yapısal mekanizmasının tasarımında daha pek çok işlevsel mucize vardır. Yaprakların yapısal mekanizmalarını araştıran, Wisconsin Üniversitesi'nden Tom Givnish, bu konuyla ilgili şöyle demektedir:
Eğer bir tek mekanik verimlilik değerlendirmeye alınsaydı bütün yaprakların üçgen olması gerekirdi.4
Elbette yaprağın tasarımında sadece mekanik yapı değil, daha birçok kompleks yapı da devreye girmektedir. Bunun bir sonucu olarak yapraklar üçgen değildir, başka özelliklere de sahiptirler. Mesela yaprakların sıralanmasında ortaya çıkan matematiksel hesaplar bunlardan biridir. Yapraklar dizilirken biri diğerine gölge yapmayacak şekilde dizilirler. Givnish bu konuda şunları söylemektedir:
Üçgen yapraklar ince dallar boyunca güneş ışığını verimli olarak toplayacak şekilde dizilemezler, çünkü üçgenler sıkışık olarak biraraya gelemezler. Ancak yaprağın tabanı, uçurtma şeklinde iyice incelirse bir daire veya spiral şeklinde dizilerek birbirlerinin üstünü kaplamazlar.5
Yaprakların dalda sıralanmalarında özel bir matematiksel hesaplama vardır. Ayrıca yapraklar alt kısımlarına doğru bir uçurtmada olduğu gibi incelirler. Bu özel tasarım sayesinde yaprakların birbirlerinin üstünü kapatarak diğerine gölge yapmaları engellenmiştir.
Yaprakların özel tasarımı, bulundukları iklim koşuluna, hayat sürelerine ve saldırıya uğrama ihtimallerine göre de değişir. Örnek olarak çoban püskülünü alalım: Bu bitki keskin dikenlere sahiptir. Ancak bu dikenler, daha çok bitkinin alt kısmındaki yapraklarda bulunmaktadır. Üst taraftaki yapraklarda genellikle dikenli uca rastlanmaz. Bu tasarımın önemli bir nedeni vardır; alt taraftaki dikenler, yaprakları, yaprak yiyen hayvanlara karşı korumaktadır. Hayvanlar bitkinin üst kısımlarına erişemedikleri için, üst taraftaki yapraklar için böyle bir önlem almaya gerek kalmamıştır.6 Birçok bitki, saldırılara karşı koymak için böyle keskin dikenleri kullanır. Dikenli yapraklara, her mevsim yeşil kalan ağaçlarda daha sık rastlanır. Bu yapraklar çok özel bir tasarıma sahiptirler. İğnemsi yapıları sayesinde don olaylarına karşı korunurlar. Ayrıca, topraktaki su donduğu zaman sıvı kaybetmemeleri için özel olarak kalın bir mumsu tabakayla kaplı olarak da yaratılmışlardır.
Diğer yandan, boru çiçeği veya asma gibi tırmanıcı bitkilerin büyük bir kısmı, tabanı kalp şeklinde olan yapraklarla kaplıdır. Bu bitkiler destek olarak kendi gövdelerini değil, başka bitkilerin gövdelerini kullanırlar. Tırmanıcı bitkiler, yapraklarını devamlı Güneş'e çevirmek zorundadır. Ancak, sarıldıkları bitki üstten gelen ışığı engelleyeceği için yaprak, aynı seviyede kalmak yerine bitki sapına en uygun açıya doğru yer değiştirir, böyle bir durumda yapraklar yüzlerini Güneş'in geldiği yöne doğru çevirirler.
Çoban püskülünün, hayvanların erişebildiği alt kısmındaki yapraklarında bulunan keskin dikenler, bitki için etkili bir koruma sağlar.
Yapraklardaki bir diğer tasarım mucizesi de rüzgarlı günlerde fark edilir. Bilindiği gibi bitkilerin yaprak yüzeyi genellikle geniş olur. Bu onların güneş enerjisini daha fazla alabilmeleri içindir. Ancak, şiddetli bir rüzgar ya da fırtına, bu geniş yüzeyler üzerinde yelken etkisi yaparak bitkinin savrulmasına ve parçalanmasına yol açabilir. Ancak bunların hiçbiri olmaz. Çünkü, yaprağın yapısal özellikleri, rüzgarın etkisini azaltacak şekilde yaratılmıştır. Bitkide iskelet görevi gören selüloz ve lif gibi dokular büyük bir esneme yeteneğine sahiptirler. Ayrıca yapraklar bitkinin uzama yönünde gelişirler. Bu özellikler bitkinin rüzgarın yıkıcı etkisinden korunmasına yardımcı olur. Çünkü bu sayede yaprak rüzgar yönünde eğilebilir.7
Yaprakları rüzgardan koruyan ikinci bir özellik ise, rüzgarın şiddeti arttıkça yaprağın içeri doğru katlanabilmesidir. Bu sayede yaprak, rüzgarın içinden aktığı, koni şeklinde aerodinamik bir yapı oluşturur. Dahası, yapraklar bu aerodinamik yapının rüzgara karşı gücünü artırmak için toplu olarak birbirlerinin içine geçebilirler. Yani bir dal boyunca çıkan yapraklar rüzgar yönünde eğildiklerinde bir sonraki yaprağı örtecek şekilde kapanırlar.8
Bitkilerin yaprakları yaşadıkları ortama birebir uyumlu yaratılmıştır. Örneğin kara bitkilerinde iskelet görevi gören dokuların esnekliği, yaprağın içeri doğru katlanabilir olması, rüzgarın yıkıcı etkisini azaltır. (üstte) Yosun gibi denizaltı bitkilerinin kayalara yapışan kökleri çok sağlamdır. (solda) Asma gibi tırmanıcı bitkiler (altta) ise yapraklarını devamlı Güneş'e çevirmek zorundadır. Ancak, sarıldıkları bitki üstten gelen ışığı engelleyeceği için yaprak, aynı seviyede kalmak yerine bitki sapına en uygun açıya doğru yer değiştirir.
Bitkilerdeki tasarım mucizesi, karadakilerle sınırlı değildir. Karadaki bitkilerin rüzgara karşı koyacak şekilde tasarlanması gibi sudaki bitkiler de akıntının etkisini en aza indirecek şekilde tasarlanmışlardır. Suda akıntının rüzgara benzeyen bir etkisi vardır. Ancak, yosun gibi deniz altı bitkileri, dalgaların ve akıntıların gücüne, sahip oldukları özel tasarım sayesinde karşı koymakta zorlanmazlar. Bu bitkilerin karadakiler gibi kalın odunsu gövdeleri yoktur. Ama kayalara yapışan kökleri çok sağlamdır ve esnek gövdeleri ile dinamik yaprakları sayesinde dengelerini akıntının şiddetine göre ayarlayabilirler. Eğer dış etki dayanılmaz bir orana gelirse bitki ilk önce yaşlı yaprakları feda eder. Bu büyük yapraklar gittiğinde rüzgara veya akıntıya olan direnç azalır ve bitkinin daha fazla dayanmasına imkan tanır.9
Sonuç olarak, her bitkinin yapısal özellikleri bir diğerinkinden farklıdır. Bitkiler bir yandan fotosentez yaparak oksijen ve besin üretir, diğer yandan da sahip oldukları çeşitli özelliklerle, belirli görevleri yerine getirirler. Bu özel tasarımları sayesinde, bazı bitki yaprakları su ve besin depo ederken, bazıları dikensi yapılarıyla savunma yapabilirler, başka nesnelere sarılıp tutunabilirler, üreme yapabilirler ya da karmaşık tuzaklarla böcek gibi ufak hayvanları yakalayarak beslenebilirler. Bu yüzden hangi bitkiyi incelersek inceleyelim, birçok olağanüstü özelliğe sahip olduklarını görür, böylece, bitkilerin yaratılışındaki sonsuz ilim ve sanata şahit oluruz. Hiç şüphesiz, bu ilim ve sanat, canlı cansız tüm varlıkları üstün bir hikmetle yaratmış olan Allah'a aittir:
O, gökten su indirendir. Bununla herşeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, - birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (En'am Suresi, 99)