AHMET HAŞİM
Münekkit
Bir mühendisi, bir şairi, bir doktoru, hatta ismini ömrünüzde
işitmediğiniz herhangi bir mesleğe mensup birini, hiç anlamadığınız bir işinden
dolayı beğenir gibi olunuz. Derhal bütün faziletler sizindir:
Hayırhahsınız, zekisiniz, sevimlisiniz, terbiyelisiniz; ilminize, irfanınıza hiç
diyecek yok. Ağzınızdan düşürverdiğiniz küçük bir mürai bir methe
mukabil sırtınıza geçirilen mutantan altın hil'ati bir an içinde kaybetmek
ve yağmur altında bir çıplak gülünçlüğüne düşmemek istiyorsanız, sakın
sözünüze en ufak bir kayd-ı ihtiyatinin gölgesini düşürmeyiniz.
İşte rahat yaşamanın düsturu!
Halbuki her fikir otlağından, topal ve yaralı bir hayvan gibi, sopa
ile, taşla, tekme ile uzaklaştırılan münekkit, hakikatta, insan zekasının
en müessir hadimlerinden biridir. Müstakbel şafaklara doğru yürüyen
mevkibin ta önünde, ümit bayraklarını dalgalandıran onun koludur.
Büyük üstadım Gourmond şunu der: Bütün canlı mahlukata nazaran insanın
faikiyetini yapan, istidatlarının tenevvüüdür. En zeki hayvan bir tek
şey yapar. Fakat onu mükemmel yapar: At, arka ayaklarıyla, Dempsey ve
Carpantier'nin yumruklarından daha mükemmel çifteler atar; arı, kimyahane
fırınlarına ve dolaşık imbiklere hiç muhtaç olmaksızın bir Berthelot
dehasıyla balını süzer, örümcek, en usta bir dokumacı gibi havai
tuzağının namer'i tellerini ören. Fakat o kadar!
Halbuki binbir sahaya dağılmış çalışan insan faaliyetinin mahsulleri,
bizzarure nakıs ve muvakkattır. Hayvan, gayesine varmış duruyor, insan
gayesini hala aramakla meşguldür.
Herhangi bir sahada insanı artık daha ileriye gitmekten müstağni
görenler, bilmeyerek, onu hayvan seviyesine indirmek isteyenlerdir.
Münekkit ise, her beşeri marifetin hala tekemmüle muhtaç olduğunu
bağırmakla, her sabah, insana hayvan olmadığını hatırlatıyor.
Kurban Bayramı
(Bir bayram sabahında hareketli bir aile ortamı.)
O Ne telaş: - Peştamal nerde? Tülbent getirin, öd ağacı yakın, gül suyu
serpin. - Çengeli tak! Çukuru kaz! Bıçaklar hani ya? Masad! Masad!
Verin masadı! - Çocuklar, mutfağa bakın! - Ayol! Küçük hanım! - Dadı!
Teyze! Anne! Satır nerde? - Ay şaşırdım! İlahi kör ol kedi! Yiyemez ol! -
Şimdi ha! Baksana Ahmet Ağa! Şu oğlana böbreği çıkarıver! Ahçı kadın!
Büyük tencere ne cehenneme gitti? - Hu! Efendi kahve istiyor. - Hah işte
sırası! Aman!... Tütününden kahvesinden bıktım. İşte biliyor, işimiz
var. İspirto yanında! Aman erkekler!...
Anne!
Ne var?... Ay çıldıracağım!...
(Biraz küçüğü) Anne!
Hasbinallah! Ne var?
(Biraz daha küçüğü) Anne!
Aman yarabbi! Mübarek günde yarabbi!...
(Biraz daha küçüğü) Anne!
(Gırtlağının var kuvvetiyle) Annesiz kalın!...
Aman!... Teyze! Sen de!
(Yukarıdan kalın bir ses:)
Yahu! Bir külbastı yapın.
İşte böyledir!... İş arasında iş!...
Kimdir o?
Biz.
(Kapı açılır.)
Selam ettiler. (Beze sarılı bir parça)
Anne! Kırmızı perdeli hanımların...
Selam ettiler. (Keza.)
Anne muhasebecilerinki...
(Büyükhanımın eller dizinde:)
Bizim Durmuş ne cehennemde? Hasan nerde? Ayol, yollasanız a! Bana bak o
budu Tarandil'e ayırın! O gelir alır. Benimkinin budunu Hocaefendi'ye
götürsünler.
(Yukarıdan kalın bir ses:)
Yahular! Bir parça kavurma yok mu?
Anne görüyor musun? Hiç dili duruyor mu? Aman Allah!...
(İnce bir bağırtı
Aman!... Elim!... Aman!...
Ne oldu oğlan?...
Aman hanım nine!... Acıyor... Yandı...
Oh olsun! Acelen ne? Patladın mı? Sahana alsınlar da ondan sonra
yiyeydin...
(Çat kapı, yayık bir ses)
Kimse olmasın!
Anne! Misafir geldi...
Alın yukarıya!
O kemikleri ayır... İşkembeleri beriye çek... Hu! Kadın, o budu,
tatlılı yahni gibi kır... O inceleri sarmısaklı yapmalı,
Aman hanım nine! Sen bari sus! Çıldıracağım...
A! Kız şaşırdı!...
(Satır yavaş yavaş işitilmeye başlar, çat çatlar ziyadeleşir, koyun
büzülüp kesilir, parçalanır ama... Külbastının dumanı ortalıkta tüter.
(Bayram gününün tatlı telaşı sürer.)
Münekkit
Bir mühendisi, bir şairi, bir doktoru, hatta ismini ömrünüzde
işitmediğiniz herhangi bir mesleğe mensup birini, hiç anlamadığınız bir işinden
dolayı beğenir gibi olunuz. Derhal bütün faziletler sizindir:
Hayırhahsınız, zekisiniz, sevimlisiniz, terbiyelisiniz; ilminize, irfanınıza hiç
diyecek yok. Ağzınızdan düşürverdiğiniz küçük bir mürai bir methe
mukabil sırtınıza geçirilen mutantan altın hil'ati bir an içinde kaybetmek
ve yağmur altında bir çıplak gülünçlüğüne düşmemek istiyorsanız, sakın
sözünüze en ufak bir kayd-ı ihtiyatinin gölgesini düşürmeyiniz.
İşte rahat yaşamanın düsturu!
Halbuki her fikir otlağından, topal ve yaralı bir hayvan gibi, sopa
ile, taşla, tekme ile uzaklaştırılan münekkit, hakikatta, insan zekasının
en müessir hadimlerinden biridir. Müstakbel şafaklara doğru yürüyen
mevkibin ta önünde, ümit bayraklarını dalgalandıran onun koludur.
Büyük üstadım Gourmond şunu der: Bütün canlı mahlukata nazaran insanın
faikiyetini yapan, istidatlarının tenevvüüdür. En zeki hayvan bir tek
şey yapar. Fakat onu mükemmel yapar: At, arka ayaklarıyla, Dempsey ve
Carpantier'nin yumruklarından daha mükemmel çifteler atar; arı, kimyahane
fırınlarına ve dolaşık imbiklere hiç muhtaç olmaksızın bir Berthelot
dehasıyla balını süzer, örümcek, en usta bir dokumacı gibi havai
tuzağının namer'i tellerini ören. Fakat o kadar!
Halbuki binbir sahaya dağılmış çalışan insan faaliyetinin mahsulleri,
bizzarure nakıs ve muvakkattır. Hayvan, gayesine varmış duruyor, insan
gayesini hala aramakla meşguldür.
Herhangi bir sahada insanı artık daha ileriye gitmekten müstağni
görenler, bilmeyerek, onu hayvan seviyesine indirmek isteyenlerdir.
Münekkit ise, her beşeri marifetin hala tekemmüle muhtaç olduğunu
bağırmakla, her sabah, insana hayvan olmadığını hatırlatıyor.
Kurban Bayramı
(Bir bayram sabahında hareketli bir aile ortamı.)
O Ne telaş: - Peştamal nerde? Tülbent getirin, öd ağacı yakın, gül suyu
serpin. - Çengeli tak! Çukuru kaz! Bıçaklar hani ya? Masad! Masad!
Verin masadı! - Çocuklar, mutfağa bakın! - Ayol! Küçük hanım! - Dadı!
Teyze! Anne! Satır nerde? - Ay şaşırdım! İlahi kör ol kedi! Yiyemez ol! -
Şimdi ha! Baksana Ahmet Ağa! Şu oğlana böbreği çıkarıver! Ahçı kadın!
Büyük tencere ne cehenneme gitti? - Hu! Efendi kahve istiyor. - Hah işte
sırası! Aman!... Tütününden kahvesinden bıktım. İşte biliyor, işimiz
var. İspirto yanında! Aman erkekler!...
Anne!
Ne var?... Ay çıldıracağım!...
(Biraz küçüğü) Anne!
Hasbinallah! Ne var?
(Biraz daha küçüğü) Anne!
Aman yarabbi! Mübarek günde yarabbi!...
(Biraz daha küçüğü) Anne!
(Gırtlağının var kuvvetiyle) Annesiz kalın!...
Aman!... Teyze! Sen de!
(Yukarıdan kalın bir ses:)
Yahu! Bir külbastı yapın.
İşte böyledir!... İş arasında iş!...
Kimdir o?
Biz.
(Kapı açılır.)
Selam ettiler. (Beze sarılı bir parça)
Anne! Kırmızı perdeli hanımların...
Selam ettiler. (Keza.)
Anne muhasebecilerinki...
(Büyükhanımın eller dizinde:)
Bizim Durmuş ne cehennemde? Hasan nerde? Ayol, yollasanız a! Bana bak o
budu Tarandil'e ayırın! O gelir alır. Benimkinin budunu Hocaefendi'ye
götürsünler.
(Yukarıdan kalın bir ses:)
Yahular! Bir parça kavurma yok mu?
Anne görüyor musun? Hiç dili duruyor mu? Aman Allah!...
(İnce bir bağırtı
Aman!... Elim!... Aman!...
Ne oldu oğlan?...
Aman hanım nine!... Acıyor... Yandı...
Oh olsun! Acelen ne? Patladın mı? Sahana alsınlar da ondan sonra
yiyeydin...
(Çat kapı, yayık bir ses)
Kimse olmasın!
Anne! Misafir geldi...
Alın yukarıya!
O kemikleri ayır... İşkembeleri beriye çek... Hu! Kadın, o budu,
tatlılı yahni gibi kır... O inceleri sarmısaklı yapmalı,
Aman hanım nine! Sen bari sus! Çıldıracağım...
A! Kız şaşırdı!...
(Satır yavaş yavaş işitilmeye başlar, çat çatlar ziyadeleşir, koyun
büzülüp kesilir, parçalanır ama... Külbastının dumanı ortalıkta tüter.
(Bayram gününün tatlı telaşı sürer.)