Dünyada yaklaşık 450.000 bitki, 2.500.000 hayvan ve binlerce mikroorganizma türü bulunmaktadır. Her canlı türü, değişik ekosistemlerde kendisine tanınan sınır ve kurallar manzumesi içerisinde hayat sürer. Âdeta “Yeryüzü, bir döşek gibi (elverişli) yaratılmış” ve bütün canlıların kendilerine uygun çevrelere yayılmaları garanti edilmiştir. Değişik özelliklerle donatılmış kara ve su ekosistemleri; deniz, göl, okyanus ve çöller; tuzcul ekosistem ve kaplıcalar canlıların çeşitlenmesine vesile olmuştur. Eğer bütün ekosistemler ve iklim şartları aynı olsaydı, yeryüzünde sınırlı sayıda canlı türü yaşayabilirdi.
Çok değişik ekolojik şartlarda hayat süren canlıların başında bakteriler gelmektedir. Meselâ, buzullarda, çöllerde, okyanus diplerindeki tortullarda, kaplıca sularında, karanlık mağaralarda; tatlı, tuzlu ve asitli sularda, yeraltı sularında, volkanik bölgelerde ve mide asidinde bakteriler hayat sürebilmektedir. Oksijenin olmadığı vasatlarda anaerobik bakteriler, oksijenli vasatlarda ise aerobik olanlar yaşar. Bazı canlıların farklı şartlarda hayatlarını sürdürebilmesi için dayanıklılık sınırları geniş, bazıları içinse dar tutulmuştur. Meselâ, mezofilik bakteriler 10–47 °C sıcaklıklar arasında, termofilikler daha dar bir sıcaklık aralığında yaşayabilmektedir. Ancak hayat şartları dar bir aralığa bağlı olan tür sayısı nispeten çok azdır.
Bakteriler bu kadar farklı ortamlarda nasıl hayat sürmektedir?
Bakterilerle yaşadıkları vasat arasında sebep-netice münasebeti çerçevesinde bir uyum ve denge hâli söz konusudur. Denge ve uyumun nasıl inşa edileceği konusunda dış faktörler (rüzgâr, su akıntıları, depremler, seller vs.) önemlidir. Çünkü sıcaklık, pH, güneş ışığı, besin miktarı, besinlerin türü, kimyevî maddelerin varlığı, basınç ve tuzluluk gibi faktörler, organizmaların hayatına tesir eder. Bakteriler, çevrelerindeki maddelerin miktarlarında meydana gelebilecek mikrogram (gramın milyonda biri), mikrolitre veya mikromol nispetindeki değişikliği algılayabilecek hassasiyette yaratılmıştır. Bundan dolayı, bakterilerin uyum gücü ve ayakta kalabilme stratejileri insanı hayrete düşürür.
Mikroorganizmaların hücre içi ile hücre dışı arasında çok hassas bir münasebet mevcuttur. Fizikî ve kimyevî şartlar bakterilerin metabolizmasına tesir eder. Meselâ, bir Bacillus bakterisi saf suya bırakılırsa ortamda besin olmadığından, neslini devam ettirebilmesi için, neticede dayanıklı bir yapının (sporlar) ortaya çıkacağı sporlanma mekanizması tetiklenir. Ortama düşük nispette glikoz ilâve edilirse, sporlanma hemen durur ve bakteri normal durumuna yeniden kavuşur. Bu sporlanma işleminin gerçekleşebilmesi için kromozomuna yazılmış yaklaşık 50 kadar gen faaliyete geçirilir. Buzullarda ve çok soğuk denizlerde yaşayan bakteriler, buzlanmaya karşı hücre içi sıvısının donma sıcaklığını düşürecek antifriz benzeri maddeleri sentezleyecek donanımla yaratılmışlardır. Çok sıcak ortamlarda (kaplıcalarda) yaşayan bakterilerin hücre duvarlarındaki yağ asidi muhtevasında da benzer uyum sağlayıcı değişiklikler gerçekleştirilir.
Genlerin rolü
Bakterilerin genomları yaşadıkları vasat ile uyumlu çalışır. Fakat bu uyumu ne biri, ne de diğeri belirler. Burada, hem bakteriyi, hem de hayat şartlarını yaratan bir irade söz konusudur. Bakterilerde tek bir kromozom olarak düzenlenen DNA’nın büyüklüğü -türe göre değişiklik göstermekle birlikte- 2.500.000–6.500.000 baz çifti arasındadır. Bakteri kromozomunda yaklaşık 1.000–1.500 arasında gen olduğu tahmin edilmektedir. Bu genlerden bazıları şartlarda değişiklik meydana gelmesi durumunda (ekolojik stres) aktif hâle geçirilir. Eğer bakteri hayatı boyunca böyle bir durum ile karşılaşmazsa, bu genler çalıştırılmaz. Ama bakteri herhangi bir stresle (kendisi için uygun olmayan sıcaklık, tuzluluk, pH, besin yetersizliği gibi durumlarla veya kendisi için zararlı olabilecek şartlarla) karşılaşırsa, kendini savunma cevabı olarak ilgili genler aktif hâle getirilir. Sentezlenen proteinler bundan sonra fonksiyonlarına göre golgi kompleksi içerisinde şekillendirilir ve hücrede vazife yapacağı yere gönderilir. Bakteriler her stres faktörüne karşılık mutlaka bir adet veya daha fazla sayıda ‘strese cevap mekanizması’yla teçhiz edilmiştir. Bu canlılar, o kadar mükemmel yaratılmıştır ki, hangi şartlarda ne tür molekülün sentezleneceğine ait genetik bilgiler, yaratılışlarında DNA’larına konulmuştur. Bütün canlı organizmaların genlerine neye, nasıl cevap vereceklerine, kendilerini nasıl koruyacaklarına dair bilgiler şifreler hâlinde kodlanmıştır. Şifre hâlindeki bu genler, organizmanın yaşayabileceği muhtemel vasatları tanıması ve uyum sağlaması ile ilgili programları ihtiva eder.
Bugüne kadar değişik canlılarda bulunan binlerce farklı genin, çevre faktörlerinin tesiriyle kendiliğinden mânâlı bir şekilde dizildiği ve şifrelerinin oluştuğu görülmemiştir. Böyle bir şeyin kendiliğinden olma ihtimali yoktur. Yani organizmalar çevre faktörlerinin tesiri altında kendi genlerini meydana getiremezler. Her şey Yüce Yaratıcı’nın takdiri ve tedbiriyle yazılır ve yaratılır.
Netice itibariyle, her canlı kendi genetik potansiyeline ve kapasitesine göre ekolojik bir çevreye yerleştirilmiştir. Her canlı kendine verilen sınırlar içerisinde tabiatta yaşama kabiliyetini gösterir ve hayatını devam ettirir. Eğer âniden aksi bir durum olur, savunma mekanizmaları çeşitli hikmetlere binaen yetersiz kalır ve canlı bulunduğu ortamdan göç edemezse veya sadece o yörede bulunan (lokal endemik) bir tür ise, nesli tükenebilir; ölüm mukadder olur. Ekolojik dağılıştaki tercihlerin menşeinde, Yaratıcı’nın kader kitabındaki takdirine perde olan genlerin ve bunların çevreye olan biyolojik cevaplarının belli bir payı vardır. Ekolojik mânâda tür çeşitliliğinin oluşmasında genler vazifelendirilmiştir. Genler, bu dünyada Levh-i Mahfuz’un varlığına ayna olan mücessem programlardır.
Çok değişik ekolojik şartlarda hayat süren canlıların başında bakteriler gelmektedir. Meselâ, buzullarda, çöllerde, okyanus diplerindeki tortullarda, kaplıca sularında, karanlık mağaralarda; tatlı, tuzlu ve asitli sularda, yeraltı sularında, volkanik bölgelerde ve mide asidinde bakteriler hayat sürebilmektedir. Oksijenin olmadığı vasatlarda anaerobik bakteriler, oksijenli vasatlarda ise aerobik olanlar yaşar. Bazı canlıların farklı şartlarda hayatlarını sürdürebilmesi için dayanıklılık sınırları geniş, bazıları içinse dar tutulmuştur. Meselâ, mezofilik bakteriler 10–47 °C sıcaklıklar arasında, termofilikler daha dar bir sıcaklık aralığında yaşayabilmektedir. Ancak hayat şartları dar bir aralığa bağlı olan tür sayısı nispeten çok azdır.
Bakteriler bu kadar farklı ortamlarda nasıl hayat sürmektedir?
Bakterilerle yaşadıkları vasat arasında sebep-netice münasebeti çerçevesinde bir uyum ve denge hâli söz konusudur. Denge ve uyumun nasıl inşa edileceği konusunda dış faktörler (rüzgâr, su akıntıları, depremler, seller vs.) önemlidir. Çünkü sıcaklık, pH, güneş ışığı, besin miktarı, besinlerin türü, kimyevî maddelerin varlığı, basınç ve tuzluluk gibi faktörler, organizmaların hayatına tesir eder. Bakteriler, çevrelerindeki maddelerin miktarlarında meydana gelebilecek mikrogram (gramın milyonda biri), mikrolitre veya mikromol nispetindeki değişikliği algılayabilecek hassasiyette yaratılmıştır. Bundan dolayı, bakterilerin uyum gücü ve ayakta kalabilme stratejileri insanı hayrete düşürür.
Mikroorganizmaların hücre içi ile hücre dışı arasında çok hassas bir münasebet mevcuttur. Fizikî ve kimyevî şartlar bakterilerin metabolizmasına tesir eder. Meselâ, bir Bacillus bakterisi saf suya bırakılırsa ortamda besin olmadığından, neslini devam ettirebilmesi için, neticede dayanıklı bir yapının (sporlar) ortaya çıkacağı sporlanma mekanizması tetiklenir. Ortama düşük nispette glikoz ilâve edilirse, sporlanma hemen durur ve bakteri normal durumuna yeniden kavuşur. Bu sporlanma işleminin gerçekleşebilmesi için kromozomuna yazılmış yaklaşık 50 kadar gen faaliyete geçirilir. Buzullarda ve çok soğuk denizlerde yaşayan bakteriler, buzlanmaya karşı hücre içi sıvısının donma sıcaklığını düşürecek antifriz benzeri maddeleri sentezleyecek donanımla yaratılmışlardır. Çok sıcak ortamlarda (kaplıcalarda) yaşayan bakterilerin hücre duvarlarındaki yağ asidi muhtevasında da benzer uyum sağlayıcı değişiklikler gerçekleştirilir.
Genlerin rolü
Bakterilerin genomları yaşadıkları vasat ile uyumlu çalışır. Fakat bu uyumu ne biri, ne de diğeri belirler. Burada, hem bakteriyi, hem de hayat şartlarını yaratan bir irade söz konusudur. Bakterilerde tek bir kromozom olarak düzenlenen DNA’nın büyüklüğü -türe göre değişiklik göstermekle birlikte- 2.500.000–6.500.000 baz çifti arasındadır. Bakteri kromozomunda yaklaşık 1.000–1.500 arasında gen olduğu tahmin edilmektedir. Bu genlerden bazıları şartlarda değişiklik meydana gelmesi durumunda (ekolojik stres) aktif hâle geçirilir. Eğer bakteri hayatı boyunca böyle bir durum ile karşılaşmazsa, bu genler çalıştırılmaz. Ama bakteri herhangi bir stresle (kendisi için uygun olmayan sıcaklık, tuzluluk, pH, besin yetersizliği gibi durumlarla veya kendisi için zararlı olabilecek şartlarla) karşılaşırsa, kendini savunma cevabı olarak ilgili genler aktif hâle getirilir. Sentezlenen proteinler bundan sonra fonksiyonlarına göre golgi kompleksi içerisinde şekillendirilir ve hücrede vazife yapacağı yere gönderilir. Bakteriler her stres faktörüne karşılık mutlaka bir adet veya daha fazla sayıda ‘strese cevap mekanizması’yla teçhiz edilmiştir. Bu canlılar, o kadar mükemmel yaratılmıştır ki, hangi şartlarda ne tür molekülün sentezleneceğine ait genetik bilgiler, yaratılışlarında DNA’larına konulmuştur. Bütün canlı organizmaların genlerine neye, nasıl cevap vereceklerine, kendilerini nasıl koruyacaklarına dair bilgiler şifreler hâlinde kodlanmıştır. Şifre hâlindeki bu genler, organizmanın yaşayabileceği muhtemel vasatları tanıması ve uyum sağlaması ile ilgili programları ihtiva eder.
Bugüne kadar değişik canlılarda bulunan binlerce farklı genin, çevre faktörlerinin tesiriyle kendiliğinden mânâlı bir şekilde dizildiği ve şifrelerinin oluştuğu görülmemiştir. Böyle bir şeyin kendiliğinden olma ihtimali yoktur. Yani organizmalar çevre faktörlerinin tesiri altında kendi genlerini meydana getiremezler. Her şey Yüce Yaratıcı’nın takdiri ve tedbiriyle yazılır ve yaratılır.
Netice itibariyle, her canlı kendi genetik potansiyeline ve kapasitesine göre ekolojik bir çevreye yerleştirilmiştir. Her canlı kendine verilen sınırlar içerisinde tabiatta yaşama kabiliyetini gösterir ve hayatını devam ettirir. Eğer âniden aksi bir durum olur, savunma mekanizmaları çeşitli hikmetlere binaen yetersiz kalır ve canlı bulunduğu ortamdan göç edemezse veya sadece o yörede bulunan (lokal endemik) bir tür ise, nesli tükenebilir; ölüm mukadder olur. Ekolojik dağılıştaki tercihlerin menşeinde, Yaratıcı’nın kader kitabındaki takdirine perde olan genlerin ve bunların çevreye olan biyolojik cevaplarının belli bir payı vardır. Ekolojik mânâda tür çeşitliliğinin oluşmasında genler vazifelendirilmiştir. Genler, bu dünyada Levh-i Mahfuz’un varlığına ayna olan mücessem programlardır.