Evrim Teorisi'nin, kendisinin dışındaki yaklaşımlardan daha doğru olup
olmadığını anlamak için, onu, diğer görüşlerden ayırt eden unsurların neler
olduğunu doğru tespit etmek gerekmektedir. Evrim Teorisi'nde, kendiliğinden
türeyen basit bir canlıdan diğer bütün canlıların, bir canlı formundan
diğerine değişim yoluyla oluştuğu savunulmaktadır. Burada altı çizilmesi
gerekli nokta, Evrim Teorisi'nin, istisnasız bütün türlerin, başka bir
türden oluştuğunu iddia etmesidir. Türlerin tamamen sabit olup hiç
değişmedikleri fikri özellikle Linnaeus ve takipçileri tarafından
savunulmuştur. Oysa Linnaeus, bu fikri ortaya koyduktan sonra melezleşme ile
de yeni türlerin oluştuğunu savundu ki, bu görüşü, türlerin baştaki
sabitliklerini koruduklarına dair görüşünden farklıdır. Melezleştirme ile
yeni türlerin oluşabileceğini Mendel de, Darwin'in Evrim Teorisi'ne karşı
bir alternatif olarak savundu. Buffon, Linnaeus'un düşündüğünden daha az
sayıda kökensel türün başta yaratıldığını, diğer türlerin bu türlerden
değişim yoluyla oluştuklarını söyledi.[ Evrim Teorisi'ne karşıt fikirleri
savunan biyolojinin bu en ünlü isimlerinin görüşlerine karşı, bu teorinin
doğruluğunu göstermek için türlerin sabit olmadığını, türlerde bazı
değişiklikler bulunduğunu göstermek yetmeyecektir. Fakat bir türden diğerine
değişim olurken, kanadı olmayan bir sürüngenin kanadının çıkıp da yeni bir
tür oluştuğu veya memeli olmayan bir canlının memeli başka bir türe
dönüştüğü gösterilebilirse, Evrim Teorisi'nin diğer görüşlere göre daha
üstün olduğu ispatlanabilir. Görüldüğü gibi bir türün içinde farklılıklar
olması, hatta birbirine çok yakın iki türün ortak bir atadan veya atalardan
melezleşme veya değişim yoluyla oluştuğunun savunulması; Evrim Teorisi'ni
savunanları diğer görüşleri savunanlardan ayırt eden özellik değildir.
Canlılar dünyasında küçük değişimlerin (mikro-mutasyonların) gözlenmesinin
Evrim Teorisi'nin delili olduğu söylenemez; ancak bir türden diğer türe
geçişi sağlayacak büyük değişimlerin (makro-mutasyonların) oluştuğu; bunun
ister bir anda, ister küçük değişimlerin birikmesiyle mümkün olduğu
gösterilebilirse, Evrim Teorisi'ni diğer görüşlerden ayırt eden iddialarının
delilinin bulunduğu söylenebilir.*
*Evrim Teorisi'ni savunanların ayırt edici iddialarını iyi tespit edemezsek,
onun bilimsel kriterlere ne kadar uyduğunu da iyi tespit edemeyiz; çünkü, bu
teoriyi ispat ettiği söylenen delillerin doğru değerlendirmesini yapmamız
mümkün olmaz. Örneğin, birçok biyoloji kitabında Darwin'in ispinozları
(Darwin's finches) olarak da isimlendirilen ispinoz kuşları ile ilgili
olarak ileri sürülen görüşleri ele alalım. Darwin, Beagle seyahatinde bu
kuşları gözlemlemiştir. İspinoz kuşlarının, farklı alt-türlere ayrıldığı,
birbirlerinden değişik gaga biçimleriyle değişik gıda kaynaklarından
yararlandıkları gösterilmiştir. Farklı gıda kaynaklarına değişik gagalarıyla
uyan türler, doğal seleksiyon ile canlıların çevreye uyumunun bir delili
olarak sunulmuşlardır. Evrim Teorisi'nin delili olarak ileri sürülen bu
delil aslında bu teorinin ayırt edici bir delili değildir. Bu delil, ancak
Linnaeus'un ilk başlardaki türlerin sabitliğinin hiç değişmediği fikrine
karşı bir kanıt olarak sunulabilir. Buffon'un kökensel türlerden değişim ile
ve Mendel'in melezleşme yoluyla türlerin oluştuğu fikrine karşı bu delil
hiçbir şey ifade etmez. Nitekim melezleşme yoluyla yeni ispinoz türlerinin
oluştuğu gösterilmiştir*
*Darwin'in hayvan yetiştiricileri ile ilgili gözlemleri Evrim Teorisi'nin
ayırt edici bir delilini sunmaz. Çünkü hayvan yetiştiricileri, daha çok süt
veren bir ineğin veya daha iri bir koyunun nasıl yetiştirildiğini
gösterebilmelerine karşın yeni bir hayvan türünün oluşumunu
gerçekleştirememişlerdir. Aynı şekilde, yeni Darwincilerin üzerinde en çok
deney gerçekleştirdikleri sirke sineği (Drosophila) ile ilgili deneylerde de
yeni bir cins elde edilememiştir.*
*Yeni bir cinsin oluşumuna dair bir gözlemin olmadığını, Evrim Teorisi'nin
en önemli teorisyenleri de kabul ederler. Yeni bir cinsin oluşumu uzun
tarihsel bir süreci gerektirdiği için, bunun gözlemlenmesinin mümkün
olmadığını söylerler. Teori adına dile getirilen bu savunma, yeni türlerin
veya türlerin altında birleştiği cinslerin (genus) oluşumunun
gözlemlenememesinin teoriyi yalanlamak için yeterli sebep olmadığının dile
getirilmesinden öteye geçemez. Oysa, Evrim Teorisi'nin, Mendel veya Buffon
gibi biyologların ileri sürdüğü alternatiflerden daha tutarlı olduğunun
iddia edilebilmesi için muhakkak farklı yeni türlerin ve cinslerin, diğer
türlerin değişmesi sonucu oluşabildiğine dair delile ihtiyaç vardır. Çünkü
Evrim Teorisi'ni, kendisinin dışındaki canlıların orijinine yönelik
biyolojik yaklaşımlardan ayırt eden nokta burasıdır. Evrim Teorisi'nin
bilimsel kriterlere uyan bir teori olması için, onun yanlışlanamayacağını
söylemek yetmez, önemli olan bu teorinin ayırt edici iddialarını doğrulayan
olguları göstermektir. "Andromeda galaksisinde zürafalar yaşamaktadır" diye
bir önerme kurarsak bu önermeyi de kimse yanlışlayamaz, oysa bu önermenin
bilimsel kriterlerle desteklenmesi için yanlışlanamaz olması yetmez, bu
önermeyi destekleyecek delillere ihtiyacımız vardır. Bu yüzden, Ernst
Mayr'ın, Evrim Teorisi'ni savunmak için, evrimin uzun bir süreçte
gerçekleştiği için gözlenemeyeceğini söylemesi, bu teorinin olgusal
destekten yoksun olduğunun bir itirafı olarak anlaşılmalıdır.*
*Charles Darwin, tümüyle Baconcı ilkelere bağlı bir şekilde çalışmalarını
gerçekleştirdiğini
söylemektedir.
Baconcı ilkelere göre bilimsel metod tümevarıma dayanmalıdır; tikel bir
veya birkaç olgudan tümevarmakta acele edilmemelidir. Tikel olguların bir
araya getirilmesi ile aşamalı bir şekilde tümevarıma ulaşılmalıdır.
Darwin'in açıklamaları, epistemolojisinde ve bilimsel metodolojisinde
olgusallığı ve tümevarımı benimsediğini göstermektedir, Baconcı ilkeleri
takip ettiğini söyleyerek de bu seçimini göstermiştir. Oysa yeni bir cinsin
oluştuğuna dair tek bir gözlem bile mevcut olmaması, Darwinci yaklaşımı zora
sokmaktadır. Halbuki Baconcı metodun doğru uygulaması için birçok farklı
türün ve cinsin evrim ile oluştuğu gözlendikten sonra, bu gözlemlerden
hareketle bütün türlerin evrimleştikleri söylenebilir. Tür içi
varyasyonların veya birbirlerine yakın türlerin "ortak atadan" oluştukları
ve birbirine değiştikleri, Evrim Teorisi'ni kabul etmeyen birçok düşünürün
de benimsediği olgular olduğunu gördük. Birçok teist, Kutsal Metinler
açısından da bu fikre sıcak bakabilir. Üç teist dinde de, bütün insan
ırklarının beyazı, siyahı, pigmesi, kızılderilisi ile tek bir çiftten (Adem
ile Havva) yaratıldığı görüşü hakimdir. Kuran'da, Nuh'tan sonraki insanların
bedenen daha gelişmiş olduğu
geçmektedir.
bu da insan türünün ilk çiftten sonra sınırlı da olsa bir değişim
geçirdiği fikrine dinlerin yabancı olmadığının ayrı bir göstergesidir. *
*Evrim Teorisi'nin, türlerin özel yaratılışına veya kökensel türlerden
(cinslerden) diğer türlerin yaratıldığı fikrine karşı olgusal destek
sağlaması için mutlaka bir cinsten diğerine dönüşümü gösterebilmesi gerekir.
Olguculuğa dayanan bir epistemoloji bu tip bir sürecin gözlemlenmesini,
Baconcı ilkeler ise gözlenen süreçlerin çeşitliliğini ve tümevarım metodunun
naif bir şekilde uygulanmamasını gerektirir. Oysa Ernst Mayr gibi en ünlü
evrimcilerin belirttiği gibi bu sürecin gözlemlenmesi mümkün değilse,
olgusalcı ve tümevarımcı bir bilimsel metod ve epistemoloji açısından Evrim
Teorisi'nin gerekli desteği olmadığı söylenebilir. Evrim Teorisi'ni
doğrulayan (verification) olgular mevcut değildir, bu yüzden hiçbir tikel
doğrulaması olmayan bu teorinin, birçok tikel önermeden tümevarıma ulaşmayı
tavsiye eden Baconcı metodoloji açısından bilimsel olması mümkün değildir.*
*Darwin, teorisini doğrulayacak olguları gözlemleyip tümevarıma ulaşamadığı
için, bunun yerine tür içindeki değişimlerle, türden türe değişimler
arasında analoji kurmuştur. Örneğin hayvan yetiştiricilerini gözlerken,
yetiştiricilerin damızlıkları seçme suretiyle çiftleşmeleri sağlamalarıyla,
türün daha verimli hayvanlarının elde edilebileceğini tespit etti. Darwin'in
teorisini ortaya koyarken çok önem verdiği bu gözleminde iki analoji vardır.
Birinci analoji, hayvan yetiştiricileri (yapay seleksiyon) ile doğa (doğal
seleksiyon) arasında kurulmuştur. İkinci analoji ise, bir türün içindeki
ıslah faaliyeti sonucu oluşan değişim ile bir cinsten diğer cinse değişim
arasında kurulmuştur. Analojinin bilimsel metod açısından kabul edilebilir
bir akıl yürütme olduğunu ve Darwin'in birinci analojisinin doğru olduğunu
kabul etsek bile, ikinci analoji yine de sorunludur. Darwin, analojik
yaklaşımıyla şu şekildeki bir çıkarıma inanmamızı istemektedir:*
*1. Türlerin içinde bazı değişiklikleri gözlemliyoruz.*
*2. Demek ki bir cinsten diğer cinse geçiş de mevcuttur.*
*Bu iki önermeden gözlenen, yani olgulara dayanan önerme birinci önermedir.
Oysa, Darwin'in iddia ettiği gibi teorisinin Baconcı ilkelere dayanması için
ikinci önermede ifade ettiği olguların gözlenmesi gerekirdi. Evrim
Teorisi'ne karşı çıkanların bile kabul ettiği birinci maddede ifade edilen
değişim, rakip teorilerce de savunulduğu için, Evrim Teorisi'ni destekleyen
olguların bulunduğunu göstermez. İspinoz kuşlarının gagasının değişimi veya
ineklerin daha çok süt vermesinin sağlanmasındaki değişim ile analoji
kurularak, kuşların kanatlarının oluşumu veya memelilerin sütle yavrularını
beslemelerinin evrimle oluşumu savunulamaz. Varolan organların farklılaşması
ile canlının yepyeni organlar veya özellikler kazanması arasında çok büyük
fark vardır. Günden güne değişen hava durumu yüksek ve alçak basınç
alanlarıyla açıklanabilir. Ancak mevsimler arasındaki hava durumu farkını,
günlük hava değişimlerine neden olan faktörler ile analoji kurarak
açıklamaya kalkarsak hata yaparız. Mevsimlik hava değişimleri için
astronomik olaylar gibi diğer faktörlerin ele alınması
gerekmektedir.
Türlerin yeni organlar kazanmaları gibi değişiklikler yapı
değişikliğiyken, bir organın büyüklüğünde (ispinoz kuşları) veya renginde
(pulkanatlı güveler) veya verimliliğindeki (hayvan yetiştiricilerinin
yetiştirdiği ineklerde) değişiklikler dereceli değişikliklerdir. Bu yüzden
Darwin'in derece açısından farklı değişikliklerle yapı açısından farklı
değişiklikleri açıklaması bilimsel açıdan meşru bir analoji olamaz.*
*Jeremy Rifkin, Evrim Teorisi'nin bilimsel metodoloji açısından sorunlu
olduğunu şu şekilde ifade etmektedir: "Asgariden söylemek gerekirse,
önümüzde utanılacak, şaşılacak bir durum vardır. Bir düşünce ki, bilimsel
olduğunu söylüyor, ama bilimsel ölçüme elverişli olamıyor. Gözlemlenemiyor,
yeniden türetilemiyor, ölçülemiyor. Ama savunucuları, hayatın başlangıcı ve
gelişimi konusunda onun yüce ve çürütülemez bir gerçek olarak görülmesini
istiyorlar!... O halde, bilimsel gözleme dayanmayan bu evrim görüşü kişisel
bir inanç meselesi olmalıdır. Teori hakkında söylenebilecek en iyi şey,
onun, hayatın nasıl geliştiğine dair bir çok insanın paylaştığı, ne
kanıtlanabilen ne de yanlışlanabilen bir inancı temsil ettiğidir."*
*Epistemolojik tavır olarak olguları ve tümevarımı bilimsel bilginin
kaynakları diye kabul eden bir yaklaşımı savunanlar, Evrim Teorisi'nin
bilimsel kriterleri karşılamadığını kabul etmek zorundadırlar. Birçok ünlü
felsefeci, gözlemsel verilere dayandırılmadan Evrim Teorisi'nin
savunulmasındaki soruna dikkat çekmişlerdir. Bunlardan biri olan
Wittgenstein şöyle demektedir: "Örnek olarak Darwin teorisi hakkında yapılan
yaygarayı ele alalım. Teoriyi destekleyen ve "tabii ki" diyen çevreler
vardır, bir de "tabii ki hayır" diyen çevreler vardır. Hangi mantıkla "tabii
ki" denilebilir? Tek hücreli organizmaların zamanla daha karmaşık
organizmalara dönüştükleri ve memeli hayvanlardan insanlara kadar
geliştikleri düşüncesi savunuluyor. Peki bu süreci gözlemleyen biri var mı ?
Hayır. Peki bu süreci şu anda kimse gözlemliyor mu? Hayır. Yapılan gözlemler
bir damla suyun kızgın bir taşa damlatılması gibi. Buna rağmen binlerce
kitapta bu teorinin akla en yatkın çözüm olduğu yazmaktadır. İnsanlar çok
zayıf kanıtlara rağmen bu teorinin doğruluğundan emin. Peki. 'Bilmiyorum, bu
ilginç bir hipotez ama daha fazla güçlendirilmesi gerekir' gibi bir tutum
savunulamaz mıydı? Bu, nasıl herhangi bir şeye ikna olunabileceğini
gösteriyor. Sonunda cevapsız kalan sorular unutuluyor ve kişiler bunun
mutlaka böyle olduğuna kanaat getiriyorlar."
olmadığını anlamak için, onu, diğer görüşlerden ayırt eden unsurların neler
olduğunu doğru tespit etmek gerekmektedir. Evrim Teorisi'nde, kendiliğinden
türeyen basit bir canlıdan diğer bütün canlıların, bir canlı formundan
diğerine değişim yoluyla oluştuğu savunulmaktadır. Burada altı çizilmesi
gerekli nokta, Evrim Teorisi'nin, istisnasız bütün türlerin, başka bir
türden oluştuğunu iddia etmesidir. Türlerin tamamen sabit olup hiç
değişmedikleri fikri özellikle Linnaeus ve takipçileri tarafından
savunulmuştur. Oysa Linnaeus, bu fikri ortaya koyduktan sonra melezleşme ile
de yeni türlerin oluştuğunu savundu ki, bu görüşü, türlerin baştaki
sabitliklerini koruduklarına dair görüşünden farklıdır. Melezleştirme ile
yeni türlerin oluşabileceğini Mendel de, Darwin'in Evrim Teorisi'ne karşı
bir alternatif olarak savundu. Buffon, Linnaeus'un düşündüğünden daha az
sayıda kökensel türün başta yaratıldığını, diğer türlerin bu türlerden
değişim yoluyla oluştuklarını söyledi.[ Evrim Teorisi'ne karşıt fikirleri
savunan biyolojinin bu en ünlü isimlerinin görüşlerine karşı, bu teorinin
doğruluğunu göstermek için türlerin sabit olmadığını, türlerde bazı
değişiklikler bulunduğunu göstermek yetmeyecektir. Fakat bir türden diğerine
değişim olurken, kanadı olmayan bir sürüngenin kanadının çıkıp da yeni bir
tür oluştuğu veya memeli olmayan bir canlının memeli başka bir türe
dönüştüğü gösterilebilirse, Evrim Teorisi'nin diğer görüşlere göre daha
üstün olduğu ispatlanabilir. Görüldüğü gibi bir türün içinde farklılıklar
olması, hatta birbirine çok yakın iki türün ortak bir atadan veya atalardan
melezleşme veya değişim yoluyla oluştuğunun savunulması; Evrim Teorisi'ni
savunanları diğer görüşleri savunanlardan ayırt eden özellik değildir.
Canlılar dünyasında küçük değişimlerin (mikro-mutasyonların) gözlenmesinin
Evrim Teorisi'nin delili olduğu söylenemez; ancak bir türden diğer türe
geçişi sağlayacak büyük değişimlerin (makro-mutasyonların) oluştuğu; bunun
ister bir anda, ister küçük değişimlerin birikmesiyle mümkün olduğu
gösterilebilirse, Evrim Teorisi'ni diğer görüşlerden ayırt eden iddialarının
delilinin bulunduğu söylenebilir.*
*Evrim Teorisi'ni savunanların ayırt edici iddialarını iyi tespit edemezsek,
onun bilimsel kriterlere ne kadar uyduğunu da iyi tespit edemeyiz; çünkü, bu
teoriyi ispat ettiği söylenen delillerin doğru değerlendirmesini yapmamız
mümkün olmaz. Örneğin, birçok biyoloji kitabında Darwin'in ispinozları
(Darwin's finches) olarak da isimlendirilen ispinoz kuşları ile ilgili
olarak ileri sürülen görüşleri ele alalım. Darwin, Beagle seyahatinde bu
kuşları gözlemlemiştir. İspinoz kuşlarının, farklı alt-türlere ayrıldığı,
birbirlerinden değişik gaga biçimleriyle değişik gıda kaynaklarından
yararlandıkları gösterilmiştir. Farklı gıda kaynaklarına değişik gagalarıyla
uyan türler, doğal seleksiyon ile canlıların çevreye uyumunun bir delili
olarak sunulmuşlardır. Evrim Teorisi'nin delili olarak ileri sürülen bu
delil aslında bu teorinin ayırt edici bir delili değildir. Bu delil, ancak
Linnaeus'un ilk başlardaki türlerin sabitliğinin hiç değişmediği fikrine
karşı bir kanıt olarak sunulabilir. Buffon'un kökensel türlerden değişim ile
ve Mendel'in melezleşme yoluyla türlerin oluştuğu fikrine karşı bu delil
hiçbir şey ifade etmez. Nitekim melezleşme yoluyla yeni ispinoz türlerinin
oluştuğu gösterilmiştir*
*Darwin'in hayvan yetiştiricileri ile ilgili gözlemleri Evrim Teorisi'nin
ayırt edici bir delilini sunmaz. Çünkü hayvan yetiştiricileri, daha çok süt
veren bir ineğin veya daha iri bir koyunun nasıl yetiştirildiğini
gösterebilmelerine karşın yeni bir hayvan türünün oluşumunu
gerçekleştirememişlerdir. Aynı şekilde, yeni Darwincilerin üzerinde en çok
deney gerçekleştirdikleri sirke sineği (Drosophila) ile ilgili deneylerde de
yeni bir cins elde edilememiştir.*
*Yeni bir cinsin oluşumuna dair bir gözlemin olmadığını, Evrim Teorisi'nin
en önemli teorisyenleri de kabul ederler. Yeni bir cinsin oluşumu uzun
tarihsel bir süreci gerektirdiği için, bunun gözlemlenmesinin mümkün
olmadığını söylerler. Teori adına dile getirilen bu savunma, yeni türlerin
veya türlerin altında birleştiği cinslerin (genus) oluşumunun
gözlemlenememesinin teoriyi yalanlamak için yeterli sebep olmadığının dile
getirilmesinden öteye geçemez. Oysa, Evrim Teorisi'nin, Mendel veya Buffon
gibi biyologların ileri sürdüğü alternatiflerden daha tutarlı olduğunun
iddia edilebilmesi için muhakkak farklı yeni türlerin ve cinslerin, diğer
türlerin değişmesi sonucu oluşabildiğine dair delile ihtiyaç vardır. Çünkü
Evrim Teorisi'ni, kendisinin dışındaki canlıların orijinine yönelik
biyolojik yaklaşımlardan ayırt eden nokta burasıdır. Evrim Teorisi'nin
bilimsel kriterlere uyan bir teori olması için, onun yanlışlanamayacağını
söylemek yetmez, önemli olan bu teorinin ayırt edici iddialarını doğrulayan
olguları göstermektir. "Andromeda galaksisinde zürafalar yaşamaktadır" diye
bir önerme kurarsak bu önermeyi de kimse yanlışlayamaz, oysa bu önermenin
bilimsel kriterlerle desteklenmesi için yanlışlanamaz olması yetmez, bu
önermeyi destekleyecek delillere ihtiyacımız vardır. Bu yüzden, Ernst
Mayr'ın, Evrim Teorisi'ni savunmak için, evrimin uzun bir süreçte
gerçekleştiği için gözlenemeyeceğini söylemesi, bu teorinin olgusal
destekten yoksun olduğunun bir itirafı olarak anlaşılmalıdır.*
*Charles Darwin, tümüyle Baconcı ilkelere bağlı bir şekilde çalışmalarını
gerçekleştirdiğini
söylemektedir.
Baconcı ilkelere göre bilimsel metod tümevarıma dayanmalıdır; tikel bir
veya birkaç olgudan tümevarmakta acele edilmemelidir. Tikel olguların bir
araya getirilmesi ile aşamalı bir şekilde tümevarıma ulaşılmalıdır.
Darwin'in açıklamaları, epistemolojisinde ve bilimsel metodolojisinde
olgusallığı ve tümevarımı benimsediğini göstermektedir, Baconcı ilkeleri
takip ettiğini söyleyerek de bu seçimini göstermiştir. Oysa yeni bir cinsin
oluştuğuna dair tek bir gözlem bile mevcut olmaması, Darwinci yaklaşımı zora
sokmaktadır. Halbuki Baconcı metodun doğru uygulaması için birçok farklı
türün ve cinsin evrim ile oluştuğu gözlendikten sonra, bu gözlemlerden
hareketle bütün türlerin evrimleştikleri söylenebilir. Tür içi
varyasyonların veya birbirlerine yakın türlerin "ortak atadan" oluştukları
ve birbirine değiştikleri, Evrim Teorisi'ni kabul etmeyen birçok düşünürün
de benimsediği olgular olduğunu gördük. Birçok teist, Kutsal Metinler
açısından da bu fikre sıcak bakabilir. Üç teist dinde de, bütün insan
ırklarının beyazı, siyahı, pigmesi, kızılderilisi ile tek bir çiftten (Adem
ile Havva) yaratıldığı görüşü hakimdir. Kuran'da, Nuh'tan sonraki insanların
bedenen daha gelişmiş olduğu
geçmektedir.
bu da insan türünün ilk çiftten sonra sınırlı da olsa bir değişim
geçirdiği fikrine dinlerin yabancı olmadığının ayrı bir göstergesidir. *
*Evrim Teorisi'nin, türlerin özel yaratılışına veya kökensel türlerden
(cinslerden) diğer türlerin yaratıldığı fikrine karşı olgusal destek
sağlaması için mutlaka bir cinsten diğerine dönüşümü gösterebilmesi gerekir.
Olguculuğa dayanan bir epistemoloji bu tip bir sürecin gözlemlenmesini,
Baconcı ilkeler ise gözlenen süreçlerin çeşitliliğini ve tümevarım metodunun
naif bir şekilde uygulanmamasını gerektirir. Oysa Ernst Mayr gibi en ünlü
evrimcilerin belirttiği gibi bu sürecin gözlemlenmesi mümkün değilse,
olgusalcı ve tümevarımcı bir bilimsel metod ve epistemoloji açısından Evrim
Teorisi'nin gerekli desteği olmadığı söylenebilir. Evrim Teorisi'ni
doğrulayan (verification) olgular mevcut değildir, bu yüzden hiçbir tikel
doğrulaması olmayan bu teorinin, birçok tikel önermeden tümevarıma ulaşmayı
tavsiye eden Baconcı metodoloji açısından bilimsel olması mümkün değildir.*
*Darwin, teorisini doğrulayacak olguları gözlemleyip tümevarıma ulaşamadığı
için, bunun yerine tür içindeki değişimlerle, türden türe değişimler
arasında analoji kurmuştur. Örneğin hayvan yetiştiricilerini gözlerken,
yetiştiricilerin damızlıkları seçme suretiyle çiftleşmeleri sağlamalarıyla,
türün daha verimli hayvanlarının elde edilebileceğini tespit etti. Darwin'in
teorisini ortaya koyarken çok önem verdiği bu gözleminde iki analoji vardır.
Birinci analoji, hayvan yetiştiricileri (yapay seleksiyon) ile doğa (doğal
seleksiyon) arasında kurulmuştur. İkinci analoji ise, bir türün içindeki
ıslah faaliyeti sonucu oluşan değişim ile bir cinsten diğer cinse değişim
arasında kurulmuştur. Analojinin bilimsel metod açısından kabul edilebilir
bir akıl yürütme olduğunu ve Darwin'in birinci analojisinin doğru olduğunu
kabul etsek bile, ikinci analoji yine de sorunludur. Darwin, analojik
yaklaşımıyla şu şekildeki bir çıkarıma inanmamızı istemektedir:*
*1. Türlerin içinde bazı değişiklikleri gözlemliyoruz.*
*2. Demek ki bir cinsten diğer cinse geçiş de mevcuttur.*
*Bu iki önermeden gözlenen, yani olgulara dayanan önerme birinci önermedir.
Oysa, Darwin'in iddia ettiği gibi teorisinin Baconcı ilkelere dayanması için
ikinci önermede ifade ettiği olguların gözlenmesi gerekirdi. Evrim
Teorisi'ne karşı çıkanların bile kabul ettiği birinci maddede ifade edilen
değişim, rakip teorilerce de savunulduğu için, Evrim Teorisi'ni destekleyen
olguların bulunduğunu göstermez. İspinoz kuşlarının gagasının değişimi veya
ineklerin daha çok süt vermesinin sağlanmasındaki değişim ile analoji
kurularak, kuşların kanatlarının oluşumu veya memelilerin sütle yavrularını
beslemelerinin evrimle oluşumu savunulamaz. Varolan organların farklılaşması
ile canlının yepyeni organlar veya özellikler kazanması arasında çok büyük
fark vardır. Günden güne değişen hava durumu yüksek ve alçak basınç
alanlarıyla açıklanabilir. Ancak mevsimler arasındaki hava durumu farkını,
günlük hava değişimlerine neden olan faktörler ile analoji kurarak
açıklamaya kalkarsak hata yaparız. Mevsimlik hava değişimleri için
astronomik olaylar gibi diğer faktörlerin ele alınması
gerekmektedir.
Türlerin yeni organlar kazanmaları gibi değişiklikler yapı
değişikliğiyken, bir organın büyüklüğünde (ispinoz kuşları) veya renginde
(pulkanatlı güveler) veya verimliliğindeki (hayvan yetiştiricilerinin
yetiştirdiği ineklerde) değişiklikler dereceli değişikliklerdir. Bu yüzden
Darwin'in derece açısından farklı değişikliklerle yapı açısından farklı
değişiklikleri açıklaması bilimsel açıdan meşru bir analoji olamaz.*
*Jeremy Rifkin, Evrim Teorisi'nin bilimsel metodoloji açısından sorunlu
olduğunu şu şekilde ifade etmektedir: "Asgariden söylemek gerekirse,
önümüzde utanılacak, şaşılacak bir durum vardır. Bir düşünce ki, bilimsel
olduğunu söylüyor, ama bilimsel ölçüme elverişli olamıyor. Gözlemlenemiyor,
yeniden türetilemiyor, ölçülemiyor. Ama savunucuları, hayatın başlangıcı ve
gelişimi konusunda onun yüce ve çürütülemez bir gerçek olarak görülmesini
istiyorlar!... O halde, bilimsel gözleme dayanmayan bu evrim görüşü kişisel
bir inanç meselesi olmalıdır. Teori hakkında söylenebilecek en iyi şey,
onun, hayatın nasıl geliştiğine dair bir çok insanın paylaştığı, ne
kanıtlanabilen ne de yanlışlanabilen bir inancı temsil ettiğidir."*
*Epistemolojik tavır olarak olguları ve tümevarımı bilimsel bilginin
kaynakları diye kabul eden bir yaklaşımı savunanlar, Evrim Teorisi'nin
bilimsel kriterleri karşılamadığını kabul etmek zorundadırlar. Birçok ünlü
felsefeci, gözlemsel verilere dayandırılmadan Evrim Teorisi'nin
savunulmasındaki soruna dikkat çekmişlerdir. Bunlardan biri olan
Wittgenstein şöyle demektedir: "Örnek olarak Darwin teorisi hakkında yapılan
yaygarayı ele alalım. Teoriyi destekleyen ve "tabii ki" diyen çevreler
vardır, bir de "tabii ki hayır" diyen çevreler vardır. Hangi mantıkla "tabii
ki" denilebilir? Tek hücreli organizmaların zamanla daha karmaşık
organizmalara dönüştükleri ve memeli hayvanlardan insanlara kadar
geliştikleri düşüncesi savunuluyor. Peki bu süreci gözlemleyen biri var mı ?
Hayır. Peki bu süreci şu anda kimse gözlemliyor mu? Hayır. Yapılan gözlemler
bir damla suyun kızgın bir taşa damlatılması gibi. Buna rağmen binlerce
kitapta bu teorinin akla en yatkın çözüm olduğu yazmaktadır. İnsanlar çok
zayıf kanıtlara rağmen bu teorinin doğruluğundan emin. Peki. 'Bilmiyorum, bu
ilginç bir hipotez ama daha fazla güçlendirilmesi gerekir' gibi bir tutum
savunulamaz mıydı? Bu, nasıl herhangi bir şeye ikna olunabileceğini
gösteriyor. Sonunda cevapsız kalan sorular unutuluyor ve kişiler bunun
mutlaka böyle olduğuna kanaat getiriyorlar."